Bu işte bir yanlışlık olmalı. Çünkü herkes sana koşmanı, hiç durmamanı, hayatın bir yarış olduğunu bu yarışı ancak böyle kazanacağını söyledi durdu. Yani koşman gerektiğini.
Ama anne babalar eskiden koşma düşersin derlerdi. Korumak isterdi anne, sakınırdı çocuğunu.
Koşma düşersin. Sımsıcak sevgi damlıyor bu kelimelerden. Buram buram anne sevgisi, saf sevgi. Biz dinlemez koşardık. Üstüne üstlük bir de düşerdik. Koşmanın da düşmenin de tadına vardık biz. ÖPÜNCE GEÇER’di çünkü.
Anneyle çocuk arasındaki en güçlü bağ sevgi. O da korumak ve sakınmak ile gösterir kendini. (Yanlış anlamayın sakın. O bağ hala sevgi ve hala çok çok güçlü. Kutsalın önünde kim durabilir ki?). Ama bu sevgi biraz hissedilmez, hissettirilmez mi oldu yoksa? Başka şeyler mi aldı sevginin 1. sıradaki yerini. Mesela gelecek kaygısı, mesela ileride ne olacağım korkusu, yani ekmek aslanın bilmem neresinde artık saçmalığı. Evet saçmalık.
Yeter artık. Sevgiyle sakınmak yok artık. Gelecek korkusuyla sakındırmak, endişelendirmek, bugün de geleceğin de canına okumak var artık. Dünü unutmayalım. Onu da eklemleyip sıralamayı yeniden yapalım. Çocuklarımızı gelecek kaygısına sokup; dünü, bugünü ve yarını mahvediyoruz. Sahi ne var bu gelecekte?
Anne babalar çocuklarını bir koşuşturmacanın içine hapsetti. Okul, sonrası kurs, sonra özel ders üstüne bir de muhakkak sportif faaliyet ya da müzik aleti kursu. Çocuğun kendisini tanımasına bile vakti yok. Fırsatı da yok. Neden çünkü hayat bir mücadele. Bunun için hiç durmadan koş, arkada kalma sakın. Ne geriye dönüp bak, ne de sağa sola? Önüne bak yalnızca. İşte biri hemen geçmelisin. Geç onu. Ama bunun için bir kaç test fazla çöz. Birkaç sayfa fazladan oku. Öğrenmek için değil. Düşünmek için de değil ha. SINAV İÇİN.
Aman ha. Sınav yaklaşıyor. Peki ben. Ben uzaklaşıyorum anne. Ben kayboluyorum baba. Belki de arkada gelenlerden biri düştü. Yardım etmeliyim. Belki koşarken sağımda deniz vardı. Solumda bir ağaç, Ağaçta bir kuş. Ama ben dönüp bakamadım. Ama ben durup sevemedim. Ayağım takıldı düştüm. Azar işittim. Yaramı hastanede sardılar. Annem babam öpmedi. ÖPÜNCE GEÇMİYOR artık.
Soluklanmalıyım. Nefesim kesildi. Yazarken için yandı. Kreşlere kadar indi artık gelecek kaygısı. Çıldırmış gibi anneler babalar. Okula, öğretmene, idareye ve en önemlisi çocuğa çöktüler. Karabasan gibi. Öyle bir çöküş ki bu her şeyi unuturdu.
Koş evladım. Hadi. Düş kuzum. Kalk ve yürü. Bazen otur. Arkadan gelenleri bekle. Sağa sola bak. GÖĞE BAK.
NOT: Bu yazının ilham kaynağı Prof. Dr. Kemal SAYAR hocamızın bir Tweeti. İşte o Tweet:
SANA SÜREKLİ KOŞMANI SÖYLÜYORLAR. YARIŞMANI, BİRİLERİNİ ARKADA BIRAKMANI, İPİ ÖNCE GÖĞÜSLEMENİ BEKLİYORLAR. HEP DAHA HIZLI KOŞMANI İSTİYORLAR. BENSE SADECE ANNENİN ÇOCUKLUĞUNDA SÖYLEDİĞİ BİR SÖZÜ HATIRLAYACAĞIM. KOŞMA DÜŞERSİN.