Ayşe eşine müjdeyi vermek için heyecandan yerinde duramıyordu. Öyle ki “Akşamı nasıl ederim?” diye düşünürken her zamankinden daha fazla sıkıldı evde. İşinden izin alarak gittiği doktor, hamile olduğunu söylemişti. Eşini arayıp “Bugün dışarıda mı yesek yemeği?” dedi. Oda kabul etti. Eşi gelene kadar hayaller kurup anneliğin kutsal duygularıyla sık sık ağladı.
Kalbi güm güm atıyordu. Eşi de fark etti bu heyecanı ama “sürpriz” dedi Ayşe. Sürpriz. Restoranda sakin bir masa bulup oturdular. Siparişler verildi. Ayşe,“Bugün doktora gittim, hamileyim bir bebeğimiz olacak”. dedi birdenbire. Ali “Allaaaaaaah!” diye çığlık attı restorandakilerin şaşkın bakışları arasında. Hemen kalkıp eşine sarıldı. Tüm hayatı bambaşka bir boyuta taşınmıştı birkaç dakika içinde. İkisi de bunu hissediyordu. O yemek o gün nasıl yendi, ikisi de hatırlamayacaktı. Tek bildikleri oğullarının gelişini kutladıkları restoranın adıydı. Güzel haberi vermek için Ayşe telefonundaki tüm arkadaşlarını ve ailesini aradı. Alide öyle…
Dört ay sonra ayın 26’sında cinsiyet öğrenme partisi vereceklerdi. Bunun için bir organizasyon firmasıyla anlaşmışlardı. O gün muhteşem geçmişti. Bir oğulları olacaktı. Organizasyon şirketi kurallar gereği doktordan bilgi alıp anne babadan bile saklamıştı gerçeği.
Ayşe ne isim koyacaklarını düşünmeye başladı hemen. Biraz gelenekçi olduğu için Ahmet adını önerdi. Ali ise Doruk ismini. Sonunda Ahmet Doruk oldu küçük beyimizin ismi. Yani daha doğmadan. Mavi yoğunluklu bebek odası, mavi yoğunluklu giysiler ve daha neler neler…
Hoş geldin Ahmet Doruk bebek. Ahmet Doruk hoş geldi, geldi ve ilk başlarda çok hareketli bir hayat sunsa da çiftimize Ayşe’nin bir miktar pimpirikliğinden, sürekli bebekler için oluşabilecek tehlikelerden ve yeni çıkan tüm bebek malzemelerini stok etmekten dolayı ekonomik sıkıntıları da beraberinde getirdi. Ali Ayşe’nin bu durumundan endişe etmeye ve sık sık “istersen işe başla biraz kafanı dinlersin” demeye başladı. Abartılı bir yirmidört ayın ardından evde sıkılan Ayşe tekrar işe başlamaya ikna oldu..
İki aylık titiz bir araştırmanın ardından 26 aylık Ahmet Doruk bakıcı ile tanışır. Ama evin her köşesi çevrimiçi kameralarla donatıldığı için özlenildiğinde internetten Ahmet Doruk izlenilmiştir.
Derken kreş zamanı gelir. Çalışıyoruz sonuçta tam zamanlı olmalı kreş. 26 aylıkken bakıcı ile tanışan küçük bey 26 ay sonra özel bir kreşe gitmeye başlar. Biraz pahalıdır kreş. Bazı şeylerden kısmak gerekecek. Ali ile Ayşe’nin genç olmaları bu bazı şeylerden kısmanın kabullenilmesini zorlaştırsa da olsundu. Çocuk için her şeye katlanabilir yaşayamadıkları çocukluklarını oğullarında yaşatabilirlerdi. Her ne kadar bunun ilkokulu, ortaokulu, lisesi ve üniversitesi olsa da….
Ayşe şimdi 26, Ali ise 27 yaşındaydı. Ahmet Doruk liseyi bitirdiğinde Ayşe 39 Ali 40 yaşında olacak. Orta yaşlarda yani. Ev, araba, tatil planları bundan etkilenebilir. Etkilendi bile. Çocuğun daha iyi bir muhitte büyümesi gerektiği fikri onları daha pahalı semt ve evlere yöneltti. Bu da daha fazla taksit daha fazla bütçe demekti. Lise bitince aşağı yukarı ev de onların olacaktı. Ama bu süreçte Ali fazla mesai ile evden uzaklaşacak, Ayşe Ahmet Doruk’la ilgilenmekten kendine ve arkadaşlarıyla görüşmeye vakit ayıramamaktan dolayı biraz daha agresifleşecekti. (Ayşe agresif miydi ki? Evet. Çünkü zorlanıyordu.) Evliliklerinin ilk şoku bile yaşanabilirdi. Yaşandı da.
Ayşe Ali’ye ailesinin onlara yardım etmesi gerektiğini, Ali de tüm yıl Ahmet Doruk’un okul taksitlerini ödemek için eşek gibi çalışmak zorunda kaldığını ve artık bunaldığını söyleyip duruyordu.
Dorukçuğum istersen şöyle bir ilkokul var hem eve de yakın seni oraya alalım. Hem daha çok, çoooook okuyacaksın, üniversiteyi özel okulda okursun. Daha ilkokuldayken söylendi bu söz. Ahmet Doruk özel okuldan devlet okuluna geçince bocaladı tabii. Arkadaşları ve öğretmenleri ona farklı gelmişti. Ahmet Doruk da onlara. Ama zamanla alıştı buna. Çünkü o bir çocuktu. Çocuklar daha çabuk alışırdı. Yetişkinler zor alışırdı. Dede ve nineleri alışamadı. Sık sık Ayşe ve Ali’ye bu çocuğu özel okuldan almakla iyi etmediniz deyip durdular (Siz ödeyin o zaman okul taksitlerini!).
Ortaokul devlette tıkır tıkır okunurken LGS çıktı başımıza. Özel ders mi, kurs mu, dershane mi derken özel derste karar kılındı. Ama Ahmet Doruk ergenliğe girmiş bedensel ve ruhsal değişkenlikler içinde savrulup duruyor. Dedeler ve nineler (ve komşular) hatta anne babasının iş arkadaşları bile tekrar devreye girip “Aman boş ver, sıkıntı etme. Liseyi özel okulda okuyabilirsin.” diyorlar. Ev taksitleri simit parasına döndü nasıl olsa deyip kafaları karıştırmak mı? Ve Ahmet Doruk LGS’de iyi bir puan alamadı. Özel liseye başladı. Arkadaşları ise devlet okullarında devam etti. İlk yılın ardından tekrar devlet lisesine gitmeyi istediğini ültimatom verir gibi ailesine iletti. Zaten bir kız kardeşi olacaktı ve masraflar artacak, sıkıntı çıkacaktı. Bu teklif Ayşe ile Ali’ye çok mantıklı geldi. Ortalama ile girilen bir liseye ve arkadaşlarının çoğunun olduğu liseye Doruk nazik bir iniş yaptı.
12.sınıf YKS demekti. Bu seferde sınav ergenliğin bitişine denk geldi. Olacak iş mi şimdi bu? Arkadaşlarıyla sinemaya, maça ve oyun oynamaya gitmeler şimdilik YKS’yi ikinci plana atması için mezuna kalma fikrini ciddi ciddi düşünmesine sebep oldu. Daha 18 yaşındaydı ve yaşanacak gençlik vardı (18 yaşı not edelim). Sınava 3.500.000, yazıyla üçbuçuk milyon, vatan evladı girmiş ve Ahmet Doruk 1.300.000., yazıyla birmilyon üçyüzbininci, olmuştu. Hemen dershaneye yazdıralım.
Artık hızlı gidelim işin ana fikri artık zihinlerinizde oluşmuştur. Uçuşa hazır olalım. Kemerlerinizi takın.
Ahmet Doruk dershaneye biraz da arkadaşlarının kazanmasının verdiği mahcubiyet ve ailesini üzmemek adına bir miktar önem verdi, ders çalışmaya çalıştı. En azından kendini zorladı. Ve YKS’de bir yere yerleşti. Yaşımız şimdi 19. Ama hazırlık okuması gerekiyor. Yurt da çıkmadı. Özel yurda kaydedildi. (Hazırlığı geçsek mi yoksa hikâyeyi uzatsak mı? Yok geçsin hazırlığı başlıktaki sayıyı tutturmak lazım). 20 yaşında üniversite 1.sınıfa başladı. 21 yaşında 2.sınıf. Bu seferde ortama alışıp arkadaşlar edinmeye başladı Doruk. Derse girmek yerine her biri eline hürriyet heykeli gibi kahve bardakları alarak statü edinen arkadaşlarıyla kampüsün içinde fink attı. Çok güzel günlerdi bu günler. Doyasıya gençliğini yaşıyor, sıkıştığında ailesinden para istiyor ama derslere önem vermiyordu. Neden Doruk neden? Artık okulu bir yıl uzatması kesinleşmişti.
Bir yıl hazırlık beş yıl dersler. Yaşı 25, yazıyla yirmibeş, olmuştu. Hala evden para alıyor ve anne babasının kız kardeşini en azından ortaokulda özel okula gönderme planlarını alt üst etti. Olsun Zeynep Berende kendisi gibi lisede özel okula giderdi. Bu arada okulu bitirir, işe girer ve ailesine destek bile olurdu. Ama işler öyle istediği gibi gitmedi. Ahmet Doruk üniversiteyi bitirince hemen işe giremedi. 26, yazıyla yirmialtı, yaşında KPSS’yi kazanamadı. Bunun üzerine askere gitti.
Ahmet Doruk hala KPSS’ye hazırlanıyor. Ahmet Doruk ailesine, yaşadığı topluma 26, yazıyla YİRMİ ALTI, yaşına kadar hiçbir katma değer üretmedi. Okurken çalışmadı, önüne gelen iş tekliflerine burun kıvırıp daha itibarlı bir konum istedi. Ahmet Doruk hala iş arıyor. Ama bu zamanı en azından rahat geçirmesi için bir takside yarı zamanlı şoförlük yapıyor geceleri. Sabah ise bir zincir markette ikinci müdürlük. Ve yoğunlaştırılmış KPSS kursuna devam. Zeynep Beren lisede okuyor bu arada.
Ali ile Ayşe ise iki çocuğu okutup iş sahibi yapmak için geçirdikleri gençliklerinin ardından emeklilik hayali güdüyorlar. Hayırlısıyla Zeynep Beren üniversiteyi bitirsin de…
NOT: Bu yazının ana fikri çocuğunun peşinde her gün beslenme ve defter kitap taşıyan, unutulmuş ödev yetiştirmeye çalışan bir anneden esinlenerek oluştu. Onu da yazalım bir gün.