Bu aralar, eğitim-öğretim camiamızı yakından ilgilendiren, yeni bir Öğretmen Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği’nin getirecekleri ve götüreceklerini konuşmaktayız.
Yönetmeliğin, geçici 3. maddesi gereğince bu yıl 30 Eylül itibariyle aynı kurumda 12 yılını dolduran öğretmenlere rotasyon uygulanacak. Kademeli olarak da dört yılın sonunda artık aynı okulda sekiz yıl görev yapanın okulu değişmiş olacak. Engelli öğretmenler, ilkokulda ara sınıfı okutan öğretmenler -öğrencilerini mezun edene kadar- ve şehit ile gazi yakını öğretmenler rotasyondan muaf tutulacak.
Kırk tercih yapma hakkı olan öğretmenlerden, tercihlerine atanamayan ile tercih yapmayanların atamaları aynı eğitim kurumundaki görev süresi en fazla olandan başlamak üzere alanlarında öğretmen ihtiyacı bulunan ilçe gruplarındaki eğitim kurumlarına valiliklerce resen atanacak. Eşinin bulunduğu ilde açık olmayan öğretmen ve eşi, üçüncü bir şehirde buluşturulacak. Tüm atama ve yer değiştirmeler hizmet puanı temel alınarak, tercihlere göre yapılacak.
Dolayısıyla bu yıl, 40 binden fazla öğretmeni ilgilendiren bir yönetmelikle karşı karşıyayız.
Tam da bu noktada, insanla uğraşmanın çok yıpratıcı bir iş olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurur ve istisnaları hariç tutarsak, fayda noktasında köklü çınar hükmündeki öğretmenlerin durumuna bir daha eğilmek gerekecektir.
Yönetmelik eğitim-öğretimin yüzünü güldürür ama kahkaha attırmaz kanaatimce. Daha sağlam ve kalıcı çözümlerle; örneğin emekli öğretmenin maddi durumu elden geçirilip, öğretmenler yaş sınırı ile emekliliğe teşvik edildiği takdirde eğitime taze soluklar katılacak, atanamayan öğretmenlerin de sorunları hafifletilmiş olacaktır.
Taşraya atanmış olan yeni öğretmenin tüm enerjisini buralardaki kısıtlı imkânlarla bitirip, merkez hayaliyle yıllarını geçirmelerini sağlayan bir çalışma düzenine sahibiz. Örneğin ilçeye atanan bir sınıf öğretmeni veya teknik öğretmen yıllarca il merkezine (Ya da doğuda çalışan batıya) gelme hayalleri kurmak zorunda kalır. Öğretmenin il merkezine gelebilmesi için ya yeni bir okulun açılması, ya da merkezdeki öğretmenin emekli olması gerekmektedir. Bu yönetmeliğin bunu tam olarak sağlaması da çok mümkün görünmemektedir bu anlamda.
Yönetmeliğe yapılan eleştirilerden birisi olan ailenin bölünmesi meselesine göz atacak olursak; günümüzde artık, ulaşım en ücra yerde bile eskisi gibi değilken, aile başına ortalama bir araç düşerken, toplu taşıma ağı bu kadar yaygınlaşmışken ve yönetmelik gereği sadece aynı ilçe içinde okul değişimi olacakken bizler, yönetmeliğin uygulama safhasında, hangi ailevi ayrılıklardan söz ediyoruz?
Günümüzde artık kullandığımız elektronik eşyaları, mobilyalarımızı, evimizi dahi birkaç yıl içerisinde değiştirme çabası içerisinde olurken, aynı okulda yıllarını geçirmeyi istemek ya özgüven eksikliğidir ya da mesleki anlamda duyulan kaygıların göstergesidir.
Ortaokulu ve liseyi aynı okulda okuyan, sadece üniversite için kafasını dışarıya çıkarmak zorunda kalmış(okuduğu okul bünyesinde üniversite olmadığı için), öğretmen olunca da yine mezun olduğu liseye tayin isteyerek burada yirmi hatta otuz küsur yılı deviren, okulunda baba veya annesinden sonra onların evladını okutan, iş yerine kök salmış, hangi idareci gelirse gelsin onu kendi şekline uyduran ve bu durumu kendisine şan sayan az mı örnek var etrafımızda?
Cevabı yıllarca tartışılan ve bildiğim kadarıyla henüz sonuca bağlanamayan bir soru vardır; Çok gezen mi, çok okuyan mı bilir?
Tartışmanın fitilini yeniden alevlendirmeyi düşünmüyorum. Kanaatimce her iki grup da bilir bilmesine de, bilgi oranının yüksekliğidir zaten tartışmanın can alıcı noktası ve karara bağlanamayan ayağı. Peki; okumanın önemine her fırsatta dem vuran öğretmenlerin, örnek teşkil etmek açısından, kaçının elinde kitap görüyor öğrenci milleti? Okuma oranının hiç de iç açıcı olmadığını biliyoruz. Artı bir de gezmeyen, farklı insan profilleri, değişik ortamlar görmeyen; yeni ve en geniş ufka, çağın bilgi teknolojisine en geniş çapta sahip olması gerektiği halde kendisini yenileme çabası içerisinde olmayan öğretmenden ne ölçüde yarar ümit etmekteyiz?
Bu açıdan bakıldığında da mekan değişikliği yapan öğretmen, gittiği yeni okulunda kendisini kanıtlamak adına mesleki gelişim, pedagojik formasyon ve genel kültür alanında özünü yenilemek mecburiyetinde hissedecek; kendisini okulun iklimine kaptıran ve o şekilde hareket eden, özgün davranışlardan uzak, etken değil edilgen, ahbap-çavuş mantığıyla hareket eden, sorumluluk ve projelerden kaçan, dinamik değil durağan olan pozisyonundan sıyrılmak ve daha aktif olmak durumunda kalacaktır.
Ülkemizde yıllarca, dershanecilik sektöründe söz sahibi olan yapılanmaların, kendi öğretmenlerini iki veya üç yıl içerisinde il içi veya il dışı tayinlerle öğretmen rotasyonu uygulamasına giderek ve bu şekilde kurumsal başarılarını arttırarak eğitimde söz sahibi oldukları, aynı şekilde eğitimle hemhal olanların bilgisi dâhilindedir.
Şu da gerçek ki; bu ve benzeri durumda bulunan 40 bin öğretmene ilk etapta; “Şuradan kalk buraya otur!” demek gerçekten infial oluşturacaktır. Her işte olduğu gibi bunda da ilk etapta sıkıntılar olacaktır. Sıkıntıların en az zararla aşılması temennimizdir.
Başlık soruma cevap vererek yazıyı sonlandırayım bari. Bence öğretmene rotasyon şarttır! Hatta rotasyon tüm kamu kurumu çalışanlarını kapsamalıdır. Sıkıntıları tabii ki olacaktır. Ama ilerleyen günlerde eğitim camiasının yeni nefesler alması açısından da yararlı olacaktır.
Tebdil-i mekânda ferahlık vardır ne de olsa…