İBRAHİM DEMİRKAN demirkanibrahim@gmail.com

YENİ ÖĞRETİM YILI ‘YENİ’ Mİ?

10 Eylül 2018 Pazartesi 03:40

Ülkemizde eğitim kelimesi artık sorun kelimesiyle beraber anılmaktan maalesef kurtulamıyor. Yapılan her değişikliğin plansız ve programsız yapıldığı gerçeğini artık eğitimden haberi olmayan sokaktaki vatandaş bile biliyor. Bir binanın yıkanlar binanın içindeyken yıkılan sütunların yerine payandalar koymazlarsa yıktıkları binanın altında kalırlar. Bu yüzden MEB bir gecede değil başta öğretmenler olmak üzere eğitimin içinde bulunan herkesle çözüm yollarını aradığında başı daha az ağrıyacaktır.

SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMENLİK GARABETİ

Sürgün gönderildiğim Artvin Hopa’da lisede sözleşmeli öğretmenlerle çalışırken bire bir onların sıkıntılarına şahit oldum. Sevse evlenemez, evlense birleşemez. Ek dersi biz kadrolu öğretmenlerden daha düşük keza maaşları da. Tayin isteme hakkı yok. Bu çalışma barışını bozacak tehlikeli bir durum. Düşünün bir yerde çalışanlar aynı işi yapıyor ama hakları ve sıfatları farklı. Sözde doğuda öğretmen açığını kapatmak için yapılıyor. Peki sözleşmeli öğretmen bu durumda ne kadar verimli olabilir ki? Bir zamanlar TRT’nin tek kanal olduğu dönemde bir dizi vardı ‘Alttakiler ve Üsttekiler’ diye. Milli eğitim Bakanlığı da aynı dizinin canlı versiyonunu bizlere izletiyor. Mülakatla öğretmen alımı konusuna ise hiç girmeyelim haksızlık adaletsizlik olduğunu zaten sadece biz değil herkes söylüyor.  Sendikada yönetici olduğum yıllarda 70 Bin sözleşmeli öğretmenin kadroya alınmasını sağlamıştık. O zaman başbakan şimdi ise başkan olan Erdoğan sendikanın kongresine gelerek müjdeyi vermişti. O müjde de en etkili olan sendikanın eylem yapacağız artık kararını basında dillendirmesiyle olmuştu. Yani oturduğun yerden kimse sana bir hak vermiyor. Şu an sendikalarda sözleşmeliyi iptal edin diyor ama söylemin yanına eylemi katamadılar. Tüm sendika başkanlarına sesleniyorum bari bu konuda bir araya gelin ve ortak bir basın açıklaması ya da eylem yapın.

KADEMELER ARASI GEÇİŞ SİSTEMİ NASIL OLMALI?

 Bu yazıda LGS’nin nasıl olması gerektiğine dair düşüncelerimi paylaşayım dedim. Tavsiyem şudur; %60 öğretmen notu, %10 yarışma ve etkinliklerde gösterilen başarı puanı ve %30 sınav puanının ortalamasının alınması şeklindedir. Öğretmen notlarının objektifliğini sağlayacak not sistemi ise hali hazırdaki yazılı sistemin dijital ortama aktarılmasıyla gerçekleşecektir. MEB’inde okullarda yazılılara yönelik ortak test havuzu oluşturup oradan öğretmenlerin yazılı soruları hazırlamasını sağlayacağı bir sistemden bahsediliyor ama eğer siz testle tost arasına sıkışmış bir nesil yetiştireceksiniz, sadece soru ve şıktan oluşan dar alanda çözüm mantığı yerleştirmeye çalışan bir eğitim felsefesine göre eğitimi dizayn edeceksiniz böyle bir yolu tercih edebilirsiniz. Tam tersi üretici, bulgucu bir nesil için test değil testinde içinde olduğu ama klasik yazılı mantığını da kullanmalısınız. Maalesef öğrencilerimiz iki cümleyi bir araya getirip yazmakta zorlandıkları için (Ama sosyal medyada ejderha gibiler maşallah) klasik yazılı değil genelde test istiyorlar. Liseye geçiş sistemine geri dönecek olursak. Bilindiği gibi öğretmenler yazılı yapmadan önce yazılı soruları ve cevap anahtarı hazırlar. Bu cevap anahtarları yazılıdan önce sadece yetkilendirilmiş kişilerin ulaşabileceği şekilde sisteme yüklenir. Ortaokulda 5-8. Sınıflarda sınav yapıldıktan sonra öğrencilerin cevap kağıtları not verilmemiş haliyle taranarak dijital ortama aktarılır. Sonrasında öğretmenin verdiği not dijital ortama aktarılır. Sonrasında bu taranmış yazılı kağıtları ve cevap anahtarları sadece serverlarda değil katı belleklere aktarılarak okul, ilçe ve bakanlık merkeze saklanmak üzere yollanır. Sınav sonrası notuna itiraz eden öğrencilerin itirazlarına karşılık cevap anahtarına göre cevap verilir.Yoruma dayalı sorularda yapılan itirazlara da branşlara göre düzenlenen her okul bünyesindeki komisyonlar bakar.Bu komisyonlar kendi okulundaki itirazlara değil farklı okullardaki itirazlara bakar. Liselerde yetenek gerektiren spor, müzik ve resim gibi konularda öğrenci seçme yöntemi bu sınav sistemi dışında yapılır.

Bir sorunda mecburi eğitimdeki kademelerdeki yılların uzunluğu çokluğu. Birde buna eklenen uzun ve fazla ders saatleri. 9-10. Sınıfa gelmiş öğrenciye meslek lisesinde vida sıkmayı, iğne yapmayı, motor tamirini öğretmek ‘Ağaç yaşken eğilir’ sözümüzün eğitim sistemimiz tarafından yalanlamaya çalışılmasından başka bir şey değil.

Üniversite sınavlarında da aynı sistem kullanılabilir. Burada eğitimin belkemiği öğretmenin son yıllarda uğradığı itibar kaybını da toparlayacak bir sistem çıkar. Yeni Milli Eğitim Bakanımız Ziya Selçuk öğretmene önem veriyor. Bu önemi öğrenciye, veliye ve topluma hissettirecek olan sorumluluk kadar yetkisi de genişletilmiş olan öğretmenlik modeli olacaktır. Başkan Erdoğan’ında Ziya Selçuk tercihiyle eğitimde bir paradigma değişikliğine gidilmesi gerektiğini gördüğünü düşünüyorum. Artık eğitimde başarısız olma gibi bir lüksümüz yok.

Eğitimin ana öznesi öğretmen gerçek değeri ve kıymetini bulur. Ayrıca 2-3 saatte başarı ölçmektense zamana yayılmış başarıyı ölçecek bir sistem daha adil olur.

DİKKATLERDEN KAÇAN DİĞER SORUNLAR

Öğrencilerimizin arasında akran zorbalığına da dikkat çekmek istiyorum. Bir seminerde 18 milyon öğrencinin %  5 ’inin akranlarına zorbalık yapıldığı söylenince bu rakamı düşük bulduğumu belirteyim. İdareye intikal etmiş disiplin soruşturmalarından çıkartılmış bir rakama benziyor. Bence bu oran hayli yüksektir. Değerli öğretmen arkadaşlarımızın bu konuda yapacağı öğrenci gözlemlerine okul idareleri ve velilerinde önem vermesini tavsiye ediyoruz.

Karma eğitimin mahzurları gün geçtikçe ortaya çıkmaktadır. Karma eğitim mecburiyetiyle ilgili kanun resmen kaldırılmalıdır çünkü fiiliyatta artık kız ve erkek okulları açılmaya devam edilmektedir.

Müfredatın değiştiği sıkça dile getirilse de bizce zihniyet değişmedi. Geçen yıl MEB’in kitaplarında yer alan kimi görsellerin ve metinlerin eleştirildiği bir tartışma ortamını geride bıraktık. ÖĞDER’in bu konuda öğretmenlerden kurduğu komisyonlar marifetiyle ortaya koyduğu raporların çok önemli olduğunu düşünüyorum.

OKULLAR AÇILDI ÖĞRETMENE ŞİDDET MEVSİMİ BAŞLADI

Öğretmenlere yönelik şiddet ve saldırılar ise artarak devam etmektedir. Gün geçmesin ki haber bültenlerine öğretmene saldırı haberi düşmesin. Bu konuda öğretmenlere yapılan saldırılarla ilgili özel kanun maddesi çıkartılmalı ve yıpranma payı getirilmelidir çünkü dünyanın en zor işi insan yetiştirmek ve bu yolda mücadele etmektir. Öğretmenlerin en ufak hatasında teftişi çalıştıran hemen soruşturma açanların mağdur olan öğretmen olduğunda nerede olduklarını soruyoruz. Milli eğitim bakanımızdan sadece sözle değil icraatla öğretmenlerinin arkasında durduğunu göstermesini bekliyoruz.

Son olarak başta Suriyeli göçmenlerimiz olmak üzere yurtdışında gelen mültecilerin, göçmenlerin eğitim soruna dikkat çekmek isterim.  Şu an batı ülkelerinden davet alan üstün zekalı göçmen öğrencileri batıya kaptırmamalıyız. İlk, Ortaokul ve lise seviyesinde sistemi daha elastik hale getirip göçmen çocuklarını eğitimin bünyesine katmalıyız. Eğer başta Suriyeliler olmak üzere göçmenlerin çocuklarını eğitmezsek ilerde cehaletin faturasının daha ağır olacağı görülecektir. Bu konuda Emrullah Köker’in örnek olabilecek çalışmalarla nasıl üstün zekalı Suriyelileri Türkiye’de tutmaya çalıştığını görünce bu işin ne kadar önemli olduğunu anladım.

Son olarak MEB’in ve sendikaların kendilerine verecekleri çeki düzen konusunda fikirlerine başvurulacak önemli bir ismin Yaşar Şahin olduğunu düşünüyorum. Yaptığı projeyle Otomotiv fuarında dünya birincisi olan Yaşar Şahin gibi eğitimci isimlerin fikriyatından faydalanmak gerekiyor. Yaşar Şahin’in kamuexpressteki sadre şifa yazılarını büyük bir merakla okuyorum. Sizlere de tavsiye ederim.

YORUMUNUZU YAZIN ...
Farklı olanı seçin:
# # # # # #
Kenan
LGS tavsiyesi hoşuma gitti ama öğretmenlerin yükünü artırır (o oranda da değerini)