Yine bir deneme yazısı, fakat bu başlıkta alkışın başarı yönünü irdelemeye yönelik, motivasyona etkisi, bir atasözü ve sosyolojik yönü nispetinde bir değerlendirme ve değerlendirme üzerinden bir değer yargısı biçmek üzerine konuşalım…
Başarı yönü itibariyle şuradan başlamak gerekecekse; ilk etapta şu söylenebilir. Yani bir elin nesi var; iki elin sesi var… Şunu anlatmaya gerek var mı? İnsan yaratılış ve biyolojik yapı üzerinden iki elini birbirine çarpması sonucunda bir ses ortaya çıkmakta ve bu ses üzerinden alkış adı verilen kavramsal bir yapı dilin içerisinde yerini almıştır. Yani burada alkışın, alkış niteliği kazanması bir davranışın varlığına bağlı olduğu kadar alkışlanmaya manen değer katacak bir değerin de olduğu gerçeği üzerinden bir bileşkeye sahip… Sonuçta bir elin nesi var; iki elin sesi var, ifadesi üzerinden bir tahlile konu etmek durumu, alkışlamanın başarı kategorisinde, katılan sosyolojinin içsel dinamikleri de bu davranışın gerçekleşmesinde etkilidir.
Ya da kalabalık bir ortamda kimse alkış tutmuyorsa bir sahneye, burada galiba toplumun öncelikleri de bu anlamda önemlidir. Ya da anlayabilme yetisinin eksik kalması durumu da olabilir. Anlatıyorsun fakat alkış yok; demek ki anlamıyor ya da anlatılamama gibi bir durum olabilir mi? Bu bir motivasyon yetersizliğine neden olabilir mi? Burada Şair ve yazar İsmet Özel in şu ifadesine de yer vermek gerekecek… İsmet özel:”Bizde el âlem ne der; diye bir hastalık var.” Yani alkış yoksa bura da bak bir başkası ne der; ifadesi üzerinden yürümek konuyu bağdaştırmak aslında, alkışın bir başkası üzerinden değerlendirmesi olsa gerek. Ya da daha bir başkasının alkış sesine hitaben, vay be ifadesi de bir öneme sahip galiba…
Ya da yanlışlıkla oldu demek sonrasında garipsemeye yol açabilir. Şimdi kalabalık bir ortamdasınız, kalabalık bir ortamda dinleyici konumundakilerin alkışlamadığını sadece bir kişinin alkışladığını düşünürseniz… Alkışlayanın sosyolojik yapı psikolojisi içerisinde aykırı bir duruma sahip olduğu gerçeği kuşuçumu bir bakışa sahip olmadan anlaşılacaktır.
Burada şu iki veriyi düşünmek gerekecek gibi durmakta…
Birincisi; şu anlamda sevindirici, öncelikle kalabalıklar içerisinde bir kişi de olsa; anlamış durumu demek; alkışlayanın konuşmacı tarafından alkışlanması gerektiğini düşünmeyi gerektirecektir ki; bu da gayet konuşmacının alkışlayana yönelik bu anlamda ödüllendirilmesi olabilir. Fakat diğer yönden sosyolojik bir dışlanma durumuyla karşılaşması da an meselesi olduğu gibi teşviksel bir yönü de var elbette…
Ya da bir irdeleme süreci işletmeden şu sorulabilir… Bir deney grubu oluşturup niye ve neden alkışladığını sorgulamak önemli… Daha öncesinde bir konser alanında alkış ya da bir tiyatro da alkış, yapılan işin başarıya yönelik yansımasını işletecek bir yoruma da yol açabilir. Bu bir hastalık durumu olabilir mi? Elbette kronik bir şey olmadığı kesindir.
İkincisi ise; uygun kitleyi bulmakta önemli gibi durmakta… Sosyolojinin psikolojisi üzerine yazılan birçok kişisel gelişim kitabı vardır. Aslında bilgiye aç; aynı menfaat etrafında bir araya gelmiş olması alkışın yapılan işin mahiyetinden uzaklaştırıp, nesnel bir değerlendirme durumu olmadığını da bilmek gerekir. Sosyolojinin hal dilini bilip ve bunun üzerine konuşmayı gerektirmesi durumu da alkış sesinin desibel etkisinde; başarı da önemli galiba.
Sonuç olarak diyelim ve cümleyi bağlayalım artık bir sonuca… Şöyle kimin neyi alkışladığı çokta önemli değil. Ya da bunun beni ilgilendirmediği gerçeği üzerinden, dinleme alışkanlığının kazanılması en azından alkışın başarı yönü açısından konuşmayı bölmemesi de bir başarıdır.
Sağlıcakla…