Cumhurbaşkanımızın ifadeleri ile bu yıl yani 2025 yılı “ Aile Yılı” ilan edildi. Aile yılı olması ve ailenin bir toplumun temel yapı taşı olması, kültürümüz ve geleneklerimiz dâhilinde kıymet verici çalışmalarında yapıldığına şahit olmaktayız.
Bu memlekete ve bu topraklara gönül vermiş bir vatandaş olarak sosyolojik anlamda bazı sorunları da dile getirmem gerektiği ve bu anlamda yapılmak istenenlerin farkında olduğumu düşünüyor ya da farkında olduğumu düşünmek garabetine de kapılmak gibi bir düşünceye beynimde ev sahipliği yapmadığımı da belirtmek isterim. Yani her şeyi bilme gibi bir lükse sahip değilim. Şayet bu bir lükse.
Anadolu kadınının sosyal hayat mecrası içerisinde yer alması ve üretime katkı sağlaması yerelden genele gerçekten kıymet verici, siyasetten eğitime, eğitimden tarıma kadar bu gerçekten kıymet takdiri yüksek ve ayakta alkışlanacak bir başarı olduğu kanaatindeyim. Ancak eksikliklerimizin ne olduğu kısmına gelince galiba biz özgürlüğün ne demek olduğunu anlayamadık ya da anlatamadık.
Bende bir annenin evladıyım ve benimde bir babam var anlayışı içerisinde “baba” kavramının içini boşaltarak, boşanmaların hat safhaya çıktığı şu dönemde kimin ne için haklı olduğunu konuşmak mı yoksa yıkılan yuvaların tamiratında eskilerin ifadesiyle, aile büyükleri, mahallenin önde gelenleri devreye girip yıkılmasını önlemek mi amaç? İnşa etmek zor, yıkmak ise kolay. Anne ve babadan ayrı büyüyen çocuklar ve beraberinde psikolojik sorunlar gerçeği ile gelecek yüzyıla kalmadan karşılaşacağız gibi durmakta.
Cahillik, en büyük sorun olarak yine karşımıza çıktı. Senin nafakanı alıp yiyeceğim diyen insanları; yani nafaka için aileyi dağıtan kişiler… Çalışma imkânı olmayan ve nafakadan hapis yatma durumu olanlar… Ya da iki gün evli kalıp ömür boyu nafaka ödemekle yükümlüler. Dahasını konuşabiliriz. Fakat konuyu bir yönüyle ele aldığımı düşünmeyin. Gerek var mı bilmiyorum ama çevredeki insanların mağduriyeti de bu anlamda söz konusu. Ve yerelden genele yayılan karşılıklı suçlamalar, iftiralar insanlar arasında boşanma fiili ile karşı karşıya kalmış bireylerin, toplum önünde birbirini rezil edici ya da küçük düşürücü ifadeleri…
Hata karşılıklı olabildiği gibi, bazen erkek tarafından ve bazende kadın tarafından kaynaklı olabilmektedir. Ne yazık ki hatasız kul olmadığını bildiğimiz kadar buna dair bir hata aramaktan ziyade, adaletin işletilmesi en önemli mekanizma olarak karşımızda durmaktadır. Kimseyi suçlamak gibi bir niyetim elbette olamaz zaten olmamalıdır da.
Burada evladını evlendirmek isteyen anneler ve annelerin evlatlarına yönelik yapılanları sindirmesi hem erkek tarafı hem kadın tarafı olarak yer edinen annelerde bir kutuplaşmayı beraberinde getirmiyor mu bu durum sizce? Bir annenin evladı haksız yere nafaka sorumlusu iken, diğer annenin evladı nafaka almanın karşıdakini ezmek olduğunu düşünmesi bir başarı mı? Burada haklı ya da haksız olmaktan bahsetmiyorum. Sosyolojik bir bulguyu konuşuyorum.
Nafakanın tarihsel süreç içerisinde fıkhi yönünü bilmiyorum. Fakat bildiğim şu ki, bir tarafın evlenme sürecinin gerçekleşmesine kadar nafaka süreci süreklilik arz ediyor. Yerele inin ve insanları dinleyin. Ve bu ne yazık ki resmi evlilik sürecinin ortadan kalkmasına ve bir yandan nafaka alır iken diğer yandan evlilik hayatı yaşayan bireylerin toplumda artmasına neden olabilmektedir.
Ve aynı mahalle de büyümüş, aynı ilçenin ya da ilin havasını teneffüs eden insanların sosyolojik yapı içerisinde boşanmaya dayalı düşmanlıkları sosyolojik bir birliktelik oluşturur mu sizce? Oluşturmasını temenni etmek durumundayım çünkü boşanmaların artması geniş aile kavramından uzaklaşmanın çekirdek aile anlayışına doğru bir sürecin çokta doğru işlemediğini göstermektedir.
Şunu da yeri gelmiş iken söylemekte fayda var. İnsan olarak ve bu yüzyılın getirisi noktasında ekran yüzü diye bir kavram hayatımıza girmiş bulunmakta. Bu hem sosyal medya hem de tv için geçerli bir kavram. Şimdi dizilerde işlenen konuların niteliği gözden geçirilmeli. Bunu dizileri yapan gözden geçirsin demiyorum. Burada iyi ve kötünün ve doğru ile yanlışın ayırt etmekle sorumlu bir bilinç yapısına sahip olunması gerektiği kanaatindeyim. Bilinçli anne ve bilinçli baba… Reyting yapmasa izlenme durumu olmasa galiba bunlarda olmayacak, demek ki izleniyor; demek zorunda kalabiliyor insan.
Çünkü dizilerde rol model alma çağındaki bireylerin zihinsel olarak etkilenme durumları kadar lumpen bir anlayıştan sıyrılamamış bir bireyin bu sürece kendini kaptırması, kendi gelenek ve kültüründen uzaklaşması ya da bir göç olgusuna maruz kalıp bunu bir moda zannetmesi başlı başına felaket…
Şunu da buraya not olarak düşmeliyim. İletişim kavramına dair yazdığım yazıların yanında her daim üslubu kullanmışımdır. Anlatmaktan kasıt anlaşılmaktır; ancak kimin ne anladığı da ayrı bir mevzu. Çünkü bu anlaşılmak kültürel bir denklik isteyecek gibi durmakta. Çünkü yanlış anlaşılmak, doğru anlaşılmaktan daha kolay gibi durmakta. Konuyu bu paragrafta şu kısma bağlayacağım. Uzatmadan. Şiddet çözüm değil. Net ve bir o kadar da kesin.
Eğitimi tamamlayan faktörler var elbette. Aile bunlardan biri bence… Sadece bu mu? Çevre de elbette bunlardan biri. Nasıl mı? Şöyle, kısa bir örnek mahiyetinde anlatacağım. Okulda öğretmen insanları kandırmanın yalan söylemenin doğru olmadığını anlatırken, bir yaz tatilinde çocuğun babasının yanında ticaret yaparken bir ürünü olduğu fiyatından daha fazlasına satıp, babasından aferin alması sizin için ne anlam ifade eder. Ya da mahalleden bir büyüğün aileden bir dedenin, babaannenin, anneannenin, “Evladım bak bu yaptığın yanlış demesi.” Sizce doğru değil mi? Okulda ki eğitimin tamamlanması gerekmez mi? Ve boşanmalardan kaynaklı anne babasız büyüyen çocuklar bu işin neresinde?
En büyük mahkeme elbette insanların kendi vicdanı… Herkes kendi vicdanını rahatlatmak amaçlı bir takım argümanlar edinebilir. Fakat ben şunu açık yüreklilikle ifade edebilirim. Sorunların kaynağının siyasetten kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Bunu bir yalakalık düşüncesi ile de söylemiyorum. Çünkü geçmişte bu yasalar olsaydı, anneannelerimiz, babaannelerimiz dedelerimize, dedelerimizde eşlerine bu durumları yaşatacaklar mıydı? Ya da onlar çocuklarına geçim etmeleri için tembihte mi bulunacaklardı? Aile büyükleri nerede? Ve cahilliğin kaynağı gerçekten kendi geleneklerimizden kopup şehirleştiğimizi düşünmemiz mi? Yanılıyoruz çok ciddi bir yanılgı içindeyiz. Çünkü ben çocukluğumda, Osmanlı kadını ya da Anadolu kadını ifadelerini duymuşluğum vardır. Bu ifadeyi bir ailenin temelindeki harcın kadın olduğunu belirtmek için söylüyorum. Çünkü olgun olmak yetmez,( her iki taraf içinde geçerli) olgun düşünmek gerektiği de bir gerçek olarak karşımızda durmakta.
Bilinçli aile, bilinçli birey, bilinçli anne, bilinçli baba… Bilinç sahibi olmak… Galiba bir sınavı daha geçemedik. Bu illa yasalarla mı tamamlanmalı(yasalar olmasın demiyorum.)? Toplumsal kurallar yok mu? Yol vermedi deyip, arabadan inip, illa kavga edip zarar mı verilmeli? Yanlış… İletişimde sonuçta bir bilinç istiyor. Yoksa mesele haklı olmak mı? Ya da helalleşe bilmek mi? Bilemeyeceğim karar biz insanların galiba?
Tavsiyem kitap okuyun… Yani doğayı, hayatı okuyun. Fakat bol bol kitap okuyun.