Devletin her kurumunda ve her kademesinde her fikirden her kesimden insanlar tarafından ehliyet ve liyakat en çok yakınılan konu maalesef. 24 Haziran seçimleri ile Cumhurbaşkanlık hükümet sistemi resmen başlamış oldu. Kabine de bu değişime bağlı olarak icranın gereklerine uygun olarak kendi alanında uzman, yetkin isimler atandı.
Değişim ve dönüşümün tepeden aşağıya doğru olacağı düşüncesiyle üst yöneticilerin atanma usulünde de Cumhurbaşkanlılığı kararnamesi ile değişiklikler yapıldı. Böylece bürokratik hegemonya yıkılmış olacaktı.
Yıllarca Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eleştirilen ve kendisinin de ikrar ettiği üzere Milli Eğitimde bir türlü mesafe alınamıyor, her değişik yeni bir karmaşaya neden oldu. Milli Eğitim Bakanlığına Ziya Selçuk hocanın atanmasıyla tüm eleştiriler, yakınmalar yerini memnuniyete ve umuda bıraktı. Önümüzdeki günlerde Ziya hocanın kamuoyu ile paylaşacağı vizyon belgesi ya da yol haritası ise büyük bir merakla bekleniyor.
Ziya Hoca’nın Milli Eğitim Bakanlığına atanması ile Milli Eğitimin eğitimciler tarafından yönetileceğine dair zirve yapan umut, yapılan atamalar sonucunda ne yazık ki artık eskisi kadar kuvvetli değil. Bakanlıkta yapılan atamalar ne yazık ki tekrar ikili ilişkilerin, dostlukların, eğitim ile ilgisi olmayan ekip arkadaşlarının meclisi olmaya doğru gidiyor. Atananların kendi alanlarında yapmış oldukları başarılı ve önemli çalışmalar takdir edilmekle beraber eğitim ile ilişkisi merak konusudur. Başarılı bir mühendisi bakanlığın destek hizmetleri veya inşaat birimlerinde görevlendirebilirsiniz, fakat eğitimde ölçme ve değerlendirmenin T cetveli ile yapılamayacağını, rakamların sadece matematiksel büyüklükler olmadığını Ziya Hoca da bilir, söyler. Ama mühendisin Milli Eğitim Bakan Yardımcısı olduğu yerde ölçme ve değerlendirmeyi de mühendis yapar demez, dememelidir.
Mesleki ve Teknik eğitimin tek değerlendirme kriteri olarak yüksek öğretime geçiş sınavı sonuçları üzerinden bir yere varamayacağını Ziya Hoca da bilir, söyler. Fakat bugüne kadar hiç kimsenin aklına gelmeyen, hiç kimsenin teşhis etmediği cerrahi bir problem olmalı ki Mesleki ve Teknik Eğitim çocuk cerrahisi kliniğine yatırıldı. Bakalım Meslek Lisesi öğrencilerin mesleki ve teknik yeterliliklerine engel olan, akademik düzeylerini sıfırlayan ama aynı zamanda da çocukların sorunlu bir karaktere bürünmesine neden olan habis ur hangi organlarını esir almış ki cerrahi bir müdahale ile bu illetten tüm çocuklarımız kurtulsun. Tabi, bu işi üstlenen cerrahın aynı zamanda deney hayvanlarının gözlemlenmesi konusunda da tecrübe sahibi olması pek mühim bir özellik. Başka bir sürü örnek var. Fakat şimdilik bu kadarıyla yetinelim. Başarılı mühendislerin, doktorların, iktisatçıların, siyasal bilimcilerin yükselmesine, başarılarının taltif edilmesine sözümüz olmaz, olamaz. Yükselmek en tabii haklarıdır.
Fakat her ilerleyiş kendi mecrasında olmalıdır. Kendi mecrasından çıkan hiçbir coşkun ırmak çevresinde oluşturduğu tahribatın, eşsiz nağmeler çağıldayışının eseri olduğunu iddia edemez.
Milli Eğitim Bakanlığının birilerini Memnun Etme Bakanlığı olmadığını kabul ettiğimiz gün eğitimin vizyonunu tayin edebileceğimiz gün olacaktır.