EBS tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
Üniversitelerimizin 2024-2025 akademik yılı başlamış bulunmaktadır. Akademik ve idari personelin güven ve huzur içerisinde görev yaptığı, öğrencilerin kendilerini evlerinde hissettiği, çalışanların kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerinin alındığı, düşüncelerine önem ve karar mekanizmalarında kendilerine yer verildiği bir ortam ve atmosferin hâkim olduğu bir kurumda “büyüme, yükseliş, başarı ve verim” kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İster akademik ister idari olsun, çalışanların işlerinden memnuniyetleri ya da memnuniyetsizlikleri, eğitimin niteliğini, dolayısıyla ülkenin geleceğini ilgilendirmektedir. Üniversite çalışanlarının umutsuzluğa kapılmasını önlemek ve onlardan kaliteli hizmet almak için, iyi bir çalışma ortamı ve iyi imkânlar sunulmalıdır. Sorumluluk sahibi herkes, sorunlara çözüm üretme, beklentileri karşılama gayretinde olmalıdır.
YÖK, daha demokratik ve şeffaf bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır
Sağlam bir hukuki temeli ve çerçevesi olmayan sistem değişikliklerinin kalıcı ve uzun vadeli sonuçlar üretemeyeceği ve sorunlara çözüm getiremeyeceği hatta bizatihi kendisinin yeni bir sorun kaynağı hâline geleceği açıktır. Bu itibarla, öncelikle yükseköğretimin yönetimi, anayasal bir konu olmaktan çıkarılmalı ve yasal düzenlemelere bırakılmalıdır.
Yükseköğretim kurumlarının akademik, bilimsel özerkliğini; yükseköğretim kurumlarının akademik personelinin iş güvencesi, yükseköğretime giriş, denetim ve koordinasyon mekanizmalarının merkezileştirilmesi gibi istisnaların kabulü ekseninde tanıyan ve koruyan,
Bilimsel bilgi üretimini ve toplumsal katkıyı önceleyen,
Yükseköğretim hizmet arzını, yükseköğretime olan yoğun ve süratle artan talebin karşılanmasında esnek kılan,
Yükseköğretim çalışanlarının karar mekanizmasında yer almalarını sağlayan,
Yükseköğretim kurumlarında verilen hizmetin kalitesini ve uluslararası arenada rekabet edebilirliğini yükseltmeyi teşvik eden,
Yükseköğretimin finansmanında esnek bir yapıyı tesis eden; paydaş ve hizmet alan katkısına açık, bu katkının niteliği ve niceliği konusunda yükseköğretim kurumlarına belli kıstaslar dâhilinde yetki tanıyan,
Yükseköğretim kurumlarının yönetiminde yetkilerin tek bir makamda temerküz etmesini önleyen ve her türden yetkinin keyfî kullanımını önleyecek mekanizmaları tesis eden,
Akademik yükseltme sistemini evrensel kabul gören objektif, nesnel ve ölçülebilir kriterlere bağlayan,
Araştırmacı ve öğretim üyesi yetiştirme sisteminin ana hatlarını yükseköğretim politikaları doğrultusunda düzenleyen nitelikte yeni bir yükseköğretim kanunu hayata geçirilmelidir.
Tüm paydaşlar karar mekanizmasında yer alabilmelidir
Öğrenciler, akademik ve idari personel ile yetkili sendika temsilcisi senato çalışmalarına yerine ve konuya göre, karara ortak olarak ya da gözlemci olarak katılabilmelidir. Lima Bildirgesi’nde yükseköğrenimin özerkliği ve akademik özgürlük ile ilgili ölçütler arasında yükseköğretim kurumlarının özerkliği için akademik çevredeki tüm üyelerin aktif katılımının sağlandığı demokratik bir öz yönetim kurmaları, tüm akademik çevrenin herhangi bir ayrıma tutulmadan akademik ve idari işlerin yürütülmesinde yer almaları, tüm yönetim organlarının özgürce belirlenmesi, tüm akademik çevrenin temsiline olanak sağlanması ve tüm yükseköğretim kurumları öğrencilerinin kurumun idari organlarında yer almalarını temin etmeleri gerekliliği vurgulanmaktadır.
Akademisyenlerin mali haklarında esaslı bir iyileştirme kaçınılmaz hâle gelmiştir
Yükseköğretim sistemi, yükseköğretime ve yükseköğretimin bileşenlerine yönelik bakış açısı, yükseköğrenimin beşeri sermayeye katkısı, ülkenin ekonomik gelişimine ve kalkınmasına yönelik olumlu etkiler göz önüne alınarak şekillendirilmelidir. Bu bağlamda yükseköğrenimin önemli bileşenlerinden biri olan akademisyenlere, onların mali ve sosyal haklarına yönelik bakış, bu alandaki sorunların doğru tespiti ile çözüm odaklı yaklaşım, bilimsel üretkenlik ve etkinlik düzeylerini, dolayısıyla topyekûn ülke kalkınmasını olumlu etkileyecektir. Ancak öğretim elemanlarının mali haklarına baktığımızda durum pek iç açıcı değildir. Üniversitelerin ücret ve mesleki tatmin açısından kariyer hedeflemesinde cazip yerler olmaktan çıktığı görülecektir. Akademisyenler, ücret yetersizliğinden dolayı çalışma zamanlarının önemli bir kısmını proje, bilimsel araştırmalar yapmak ve patent geliştirmek yerine ek ders ücretlerinden yararlanmak için sürekli olarak derse girmek gibi gelir getirici faaliyetlere odaklanmak zorunda kalmaktadır. Akademisyenlerin zamanlarını araştırmaya ve bilgi üretmeye hasretmelerinin, bilimsel bilgi ve toplumsal hizmet üretebilmelerinin yolu, iş güvencelerinin sağlanmasından, mali haklarının ve çalışma şartlarının iyileştirilmesinden geçmektedir.
Meslek yüksekokullarındaki öğretim elemanlarının öğretim üyesi kadrolarına atanmalarının önüne engel konulmamalıdır
Hukuki bir dayanağı olmaksızın meslek yüksekokullarına öğretim üyesi kadrosu verilmemesi, bu kurumlarda çalışan ve doktorasını tamamlayan öğretim görevlilerine doktor öğretim üyesi kadrosu, doktor öğretim üyesi kadrosunda bulunanlara da doçentlik kadrosu tahsisi konusunda bir ilke kararı alındığı, rektörlere şifahi bir talimat verildiği ve bu yönde uygulama olduğu, bu hususun üniversite yönetimlerince ifade edildiği ve bu konunun sosyal medya ve basında da gündeme gelmesi bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Sadece lisans ve lisanüstü eğitim düzeyinde değil, ülkenin ara eleman ihtiyacını karşılayan ve kamuda/özel sektörde memurluk için de bir altyapı ve kaynak olarak varlığını sürdüren meslek yüksekokullarında görev yapan öğretim elemanlarının, yasal bir mecburiyet olmadığı hâlde kendilerini yetiştirmeleri, geliştirmeleri, görevlerini aksatmamak kaydıyla doktora yapmaları, doçentliğe hazırlanmaları takdir ve teşvik edilmesi gerekirken, tam tersine olumsuz yönde bir uygulama ve tavır sergilenmesi eğitim hayatına bırakınız katkı sunmayı, çalışma atmosferini, aşk ve şevk içerisinde işini yapmayı etkileyecek, neticede bu kurumlarda performans kaybına ve kalitede düşüşe neden olacaktır. Ön lisans programlarında öğrenim gören öğrencilerin, uygulamanın içinden gelen meslekte uzman öğretim görevlilerinden olduğu kadar, bütün derslerden değilse bile en azından bazı derslerde, alanında doktoralı, doçentlik ünvanına sahip öğretim üyelerinden de ders almaya hakları olduğu hususu da izahtan varestedir. Bu konuda yazılı bir talimat olmasa da alınan bir ilke kararı varsa, meslek yüksekokullarının bugünü ve geleceği açısından yeniden gözden geçirilmelidir.
Toplu sözleşmede karar altına alınan üniversite idari personelinin yer değişikliğine ilişkin düzenleme bir an evvel hayata geçirilmelidir
İster akademik olsun ister idari olsun, çalışanların işlerinden memnuniyetleri ya da memnuniyetsizlikleri, eğitimin niteliğini, dolayısıyla ülkenin geleceğini ilgilendirmektedir. Personelin umutsuzluğa kapılmalarını önlemek ve onlardan kaliteli hizmet almak için, iyi bir çalışma ortamı ve iyi imkânlar sunulmalıdır. Sorumluluk sahibi herkes, sorunlara çözüm üretme, beklentileri karşılama gayretinde olmalıdır. Yükseköğretim kurumlarında görev yapan idari personeli ve dolayısıyla çalıştıkları kurumu da etkileyen ve birçok sıkıntının, problemin kaynağı olan naklen geçiş hakkı sorunu en kısa zamanda çözüme kavuşturulmalıdır. Rektörlük, fakülte, enstitü, genel sekreterlik/daire başkanlıklarında görev yapan idari personel, eş ve çocukları, bakmakla yükümlü oldukları ana-babaları, eğitim-sağlık gibi mazeretleri nedeniyle çalıştıkları kurum ve/veya şehirden bir başka kuruma gitmek ve bunun için de naklen geçiş başvurusunda bulunmak zorunda kalabilmektedir. İdare, bu konudaki talepleri sadece aynı ünvan ve görevde bulunanlara becayiş hakkı sunarak değil, farklı ünvanlarda dahi olsa, asgari kriter ve hizmet şartlarını tespit ederek, idari personelin bir kurumdan diğerine geçişine imkân verecek daha kapsamlı bir çalışmayı hayata geçirmelidir. Bu takdirde kangrene dönüşen bir yaraya neşter vurulmuş olacak, yıllardır konuşulan bir soruna çözüm bulunmuş olacaktır.
6 ve 7. Dönem Toplu Sözleşme’de çözüm üretmek için çalışma yapılması kararı aldığımız “Üniversite idari personelinin kurumlar arası yer değişikliği” yapabilmesi ve mazeretleri nedeniyle bir araya gelemeyen, aile bütünlüğü parçalanmış çalışanların sorunlarına çözüm bulunması yönündeki çabalarımız, girişimlerimiz, ısrarımız sonucunda, sorun kurumlar tarafından göz ardı edilme noktasından çözüm için Cumhurbaşkanlığı nezdinde çalışma yürütülmesi noktasına gelmiş durumdadır. “Üniversite idari personelinin yer değişikliği” sorununun, bürokrasi basamaklarında çalışma konusu edilmesi aşamasının ivedilikle tamamlanarak somut bir düzenleme yapılması suretiyle nihai çözüme kavuşturulması elzemdir. Üniversite idari personelinin yaşadığı mağduriyetin sona erdirilmesi, çalışma barışının tesis edilmesi ve adaletin sağlanması amacıyla Cumhurbaşkanlığınca gerekli çalışmalar ivedilikle tamamlanarak, yer değişikliği hakkı artık hayata geçirilmelidir. Beklentileri karşılamayan, mağduriyetleri gidermeyen düzenlemelerin çözümsüzlüğün bir başka boyutu olduğu görülmeli; üniversite idari personelinin yer değişikliği hakkı, Cumhurbaşkanlığı Strateji Başkanlığı ve Personel Prensipler Genel Müdürlüğü’nce becayiş gibi dar ve işlevsiz kısıtlamalara tabi kılınmadan 2547 sayılı Kanun’un YÖK Başkanlığı’na verdiği yetki çerçevesinde tesis edilmelidir.
Servis hizmeti herhangi bir tasarrufa, kesintiye uğramadan devam etmeli, toplu sözleşme hükümleri genelgeye kurban edilmemelidir
17 Mayıs 2024 tarih ve 32549 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan tasarruf genelgesi ile memurlara getirilen tasarruf tedbirlerinden biri de servis hizmetlerinin sonlandırılması oldu. Kamuda, israfı ortadan kaldıracak düzenlemeler yerinde olsa da emekten ve alın terinden tasarruf edilmemesi gerekir. Toplu sözleşme kazanımlarından biri olan “Servis Hizmetinin Sunulması” hükmü dâhil, anayasal hak olarak toplu sözleşmenin bizatihi “tarafı” sıfatıyla bağıtladığımız hükümlerine yönelik düzenleyici işlem tesis edilmesini doğru bulmadığımızı, bu durumun başta Anayasa olmak üzere ILO normlarına, uluslararası sözleşmelere ve toplu sözleşmenin özerkliği ilkesine aykırılık oluşturacağını sorumlu ve ilgili bütün kişi ve kurumlara bir kez daha hatırlatıyoruz. Sadece servis hizmeti üzerinden değil, diğer toplu sözleşme kazanımlarımız üzerinden de “tasarruf” adı altında engel konulması kabul edilemez.
Öğrencilerin barınma başta olmak üzere temel ihtiyaçları konusunda gerekli tedbirler alınmalıdır
Fakülte ve bölümlerin açılması, öğrenci kontenjanlarının tespiti sürecinde, tercih ederek özellikle il dışından gelecek öğrencilerin (yurt/barınma gibi) her türlü ihtiyaç ve hazırlık planlamasının yapılması, gerekli tedbirlerin alınması; Öğrenci Konseyi, kulüp faaliyetlerine ilave olarak gerek okul/fakülte bazında gerekse üst düzeyde öğrencilerle ilgili karar alınması gereken hususlarda geniş tabanlı anketler ya da temsilciler vasıtasıyla onların da görüşlerine başvurma ve yönetime katılımlarının sağlanması; yükseköğretim kurumlarımızın tamamında, mezun olan öğrencilerle ilgili bir izleme komitesinin olması hatta bazı kurumlarda olduğu gibi bununla ilgili bir yönerge ve çalışma planının hazırlanması büyük önem arz etmektedir.
Yükseköğretim tazminatından idari personel de yararlanabilmelidir
Yükseköğretim tazminatının sadece öğretim elemanlarına ödenmesi. yükseköğretim kurumlarının bilimsel ve toplumsal hizmetlerinde vazgeçilmez ve zorunlu yardımcı faaliyetleri ifa eden idari personelin yükseköğretim tazminatından mahrum bırakılması adaletsizliktir. 2914 sayılı Kanun’un ek üçüncü maddesi kapsamında ödenmekte olan yükseköğretim tazminatının, söz konusu kanun maddesi hükmü doğrultusunda ve bu hükme göre belirlenmiş usul ve esaslara göre üniversiteler ve bağlı birimlerinde 657 sayılı Kanun’a tabi personele de öğretim görev/kadro/ünvanlara göre tespit edilecek oranda ödenmesi hususunda düzenleme yapılmalıdır.
Doçentlik kadrosuna atanma sürecinde sözlü sınav yapılıp yapılmayacağı konusunda uygulama birliği sağlanmalıdır
Doçentlik kadrosuna atanabilmede, Üniversitelerarası Kurul tarafından alınan/verilen doçentlik ünvanı ve belgesi yeterli olmalı, üniversitelerin yüzde 90’ından fazlasında zaten bu şekilde olan uygulamaya bütün yükseköğretim kurumları da katılmalı, bu hususta uygulama birliğine gidilmelidir. Doçent ünvanını alan öğretim üyelerinin/elemanlarının, doçentlik kadrosuna atanıp atanmadıklarına bakılmaksızın, mali açıdan bütün haklarından yararlanabilmesi sağlanmalıdır.
İlgili bütün kurum ve kuruluşları bağlayan toplu sözleşme hükümleri başka bir işleme gerek kalmadan uygulanmalıdır
Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan toplu sözleşme hükümleri, kural olarak kanun gibi geçerli ve tarafları bağlayıcı niteliktedir. Anayasal ve kanuni temeli olan toplu sözleşme hükümleri uyulması zorunlu olan hükümler niteliğindedir.
Toplu sözleşmede imza altına alınan bütün hükümler, iki yıl süreyle geçerli ve bağlayıcı olup taraflara, özellikle ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına/yöneticilere ‘bunu ister uygularız ister uygulamayız’ gibi bir tavır içerisine girme ya da bu konuda bir tercihte bulunma hakkı vermemektedir. Örneğin, disiplin kurullarında ve lojman komisyonlarında yetkili sendika temsilcisinin yer alması hususu bir zorunluluk olup kişilere ve kurumlara bir takdir hakkı tanınmamaktadır. Lojman yönergesinde böyle bir hüküm olmaması, bir mazeret ve neden değildir. Yönergede yer alması gerekiyorsa eklenebilir. Fakat disiplin mevzuatında/yönetmeliğinde ya da lojman yönergesinde bu husususun yer alıp almaması değil, önemli olan Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti arasında imzalanan toplu sözleşmede yer alması hususudur. Burada imza altına alınan bütün maddeler, kanun değerinde bağlayıcı kurallar olup ertelenmesi, uygulanmaması, gereğinin yerine getirilmemesi asla söz konusu olamaz.
Eğitim-Bir-Sen olarak, yeni akademik dönemin, yükseköğretimin ve üniversite çalışanlarının sorunlarının çözüme kavuşturulduğu bir dönem olmasını diliyoruz.